22 Mayıs 2015 Cuma

ZİGANA DAĞI ETEĞİNDE BİR KÖY; HAMSİKÖY

Trabzon seyahatimiz Maçka - Altındere Milli Parkı- Sümela Manastırı- Zigana Yaylası, Karaca Mağarası – Hamsiköy güzergâhında devam ediyor. Trabzon’a geldiyseniz mutlaka yapılması gerekenler listesinde Trabzon Maçka ilçesine bağlı Hamsiköy yaylasında ismi ile de şöhret yapmış olan Hamsiköy sütlacı mutlaka yer almalı. Hamsiköy yaylası her ne kadar sütlacı ile nam salmış ise de doğası ve havası ile de ziyaret edilesi bir yer. 


Hamsiköy adı Arapça’da beş köy anlamına gelen ‘Hamse’ den geliyormuş. Zigana dağının kuzey eteğine konumlanmış olan Hamsiköy, Çin ve Hindistan’dan Avrupa’ya giden İpek Yolu’nun kuzey güzergahı üzerinde bulunuyor. Sümela Manastırı ziyaretinden sonra öğle yemeği için Zitaş Zigana Yayla Tatil Köyü’nün restoranında yemek yedik. Ben yöresel yemekleri tercih ettim. 


Sonrasında sütlaç yemek için Hamsiköy’e geçilebilir ama bizim tur güzergahımız bu şekilde değildi. Bizim sütlaç yememiz için biraz daha yayla havasına ihtiyacımız vardı sanırım. Gümüşhane ili sınırları içinde yer alan Karaca Mağarası ziyareti sonrası Hamsiköy’e tekrar uğradık bu sefer efsanevi, dillere destan Hamsiköy sütlacını yemek için. Durağımız Niyazi Usta’nın mekanı oldu. Hava serin olduğu için sütlaçlar masanın üzerinde dizilmiş müşterilerini bekliyordu. 



Ben sütlacı pirinç lapası şeklinde sevmediğim için sabırsızlanıyordum. Biliyordum ki beğenirsem hiç düşünmeden ikincisini de rahatlıkla yiyebilirdim. Sütlaç üzerine bol kavrulmuş fındıklı şekilde masama servis edildi. Süt-pirinç-şeker oranı başarılı, kıvamı yerinde olan sütlaçtan bir daha ne zaman geleceğim düşüncesi ile bir tane daha rica ediyorum. Mayıs ayında bir de yaylada olunca hava serinliği ile tatlı güzel gidiyor. Karadeniz Teknik Üniversite’sinde Medikal Fizik toplantısında olan abiciğim içinde bir tane yanıma alarak buradan ayrılıyoruz. 

Öğle yemeği
Fiyat: Karalahana sarması 8 TL
          Turşu kavurma         8 TL
          Yoğurt                     4 TL (Karalahananın yanında servis edilmesi gerekirken para aldılar!!!)
Lezzet: 3/5
Servis:  2/5
Mekân: 3/5
Mis gibi içilesi suyu varken şişe suyu getiriyorlar. Biz özellikle çeşme suyu istedik.
Mekan Tavsiye edilmez.

Sütlaç 
Fiyat: 6 TL
Lezzet: 4/5
Servis: 3/5
Mekân: 3/5
Mekan Tavsiye edilir.

17 Mayıs 2015
Hamsiköy/Maçka

SUbySamraUnal

21 Mayıs 2015 Perşembe

SARP KAYALARA OYULMUŞ BİR TAPINAK; SÜMELA MANASTIRI

XV. Medikal fizik kongresini Trabzon Teknik Üniversitesi’nin düzenlemesi vesilesi ile yolumuz Trabzon’a düştü. Henüz İtalya’dan o hafta dönmüş olmanın yorgunluğu içinde İstanbul’da dinlenme planları yaparken Trabzon fikri aklımı karıştırmayı başarmıştı bile ki kendimi havayolları şirketlerinde bilet bakarken buldum. Hızlı bir şekilde 16-17 Mayıs 2015 tarihlerini içine alan toplantı bahane gezmek şahane diyerek yollara düştüm.

16 Mayıs Cumartesi sabah erken saatlerde kalkması beklenen uçağım 1,5 saat rötar yapmasına rağmen sakinliğimi korudum. İlk defa Karadeniz’e ayak basacak olmanın heyecanı içindeydim. Uçak iniş için alçalmaya başladığı zaman gri bulutların altına inince gözlerim Karadeniz’in yeşil rengi ile kamaştı. Burada adet en yükseğe ev yapmak mı diye düşündüm. Sorunsuz iniş sonrası hızlı bir şekilde havalananından çıktıktan sonra tam karşımda Karadeniz Teknik Üniversitesinin kampüsü belirdi. Hava alabildiğine açıktı ve gri bulutlar yerini berrak güneşe bırakmıştı. Burada hiç belli olamayan şeyin havanın durumu olduğunu bana uzun uzun anlatmışlardı.

16 Mayıs Cumartesi gününü toplantıya girerek geçirdim. Pazar günü için planım belliydi. Cumartesi öğleden sonra bir tur firmasını arayarak Maçka - Altındere Milli Parkı- Sümela Manastırı- Zigana Yaylası, Karaca Mağarası – Hamsiköy içine alan günübirlik bir tur ayarladım.

17 Mayıs Pazar günü kaptanımız Ufuk Bey bize bilgi vererek yolculuğumuza başladık. Daha önce hiç tanımadığım 15 kişi ile bu kadar eğlenceli bir tur olacağını tahmin edemezdim.
Maçka - Altındere Milli Parkı- Sümela Manastırı ziyaretimiz için Maçka tabelalarını takip ediyoruz. Deniz seviyesinden 1150 m yüksekliğe doğru çıktıkça yol boyunca yeşilin içinde boğuluyorum. Gözlerim ağırlaşmaya uykum gelmeye başladı. Yeşil ve oksijen zehirlenmesi yaşıyorum gibi bir sakinlik ve uyku hali üzerimde. Bu rehaveti üzerimden hızlı bir şekilde uzaklaştırıyorum. Yaklaşık 40 dakika süren yolcuğumuzun ardından kendimizi Maçka ilçesinde buluyoruz. Burada hiç mola vermeden Altındere milli parkına giriş yapıyoruz. Mayıs ayı olması hasebiyle henüz turist sezonu açılmamış. Etrafta muhtemelen 19 Mayıs tatilini de fırsat bilen okul talebelerinin yoğunluğunu görüyoruz. Karların erimesiyle gür gür akan derelerin melodisi ile keyifleniyoruz. Sümela Manastırına doğru aracımız ile tırmanmaya devam ediyoruz. Gittikçe koyulaşan yeşilin rengini fark etmemek mümkün değil. Daha yükseğe çıkarken gür gür kan derelerin ve yemyeşil ormanın serinliğini daha çok hissediyoruz. Bir yere kadar araçla gelebiliyoruz. Aracı orada bırakıp zaman zaman çamur ve engebeli patika yoldan yürümeye başlıyoruz.





Sümela Manastırının tarihi 3. yüzyıla dayanıyor. Hristiyanlığın yasak olduğu ilk dönemlerde Romalı askerlerinden kaçan iki rahibin tapınmak için seçtiği bu sarp kayalıkların renginin siyah olmasından dolayı ilk ismi ‘melas’ olan bu tapınak günümüzde ‘sümela’ olarak tanınmaktadır. 






İlk olarak ibadethane olarak kullanılırken daha sonra ilaveler ile manastır halini almış. Kaya oyularak yapılan Meryem Ana klisesinin duvarları İncil’de bahsedilen Hz. İsa ve Hz. Meryem’in hayatını anlatan fresklerle donatılmış. Birçok kez tadilat gören bu nadide eser bizim elimizde harap olmuş durumda. İçi zift kaplamış zihniyetler tasvirlerin yüzlerini tahrip etmiş böylelikle ciddi zararlar vermişler. Küçük beyinlerinin algılayabileceği mesajlar, sloganlar yazmışlar. Tarihi yapılara sadece taş, resim gözüyle bakan bir zihniyet anca bu kadar sahip çıkabilir kültür mirasına.





Giriş ücretli ve müze kart geçerli. Manastır’ın girişine dar uzun bir merdivenle ulaşılıyor. Giriş kapısının yanında muhafız odaları yer alıyor. Çıktığımız dar merdiven gibi avluya açılan dar merdivenlerle tekrar aşağı doğru iniyoruz. Başlıca bölümleri Ana Kaya Kilisesi, şapel, kütüphane, misafirhane, fırın, mutfak, öğrenci odalarıdır. Burayı ziyaretimizin ardından bol oksijeni içimize çekerek araçların olduğu buluşma noktasına doğru patika yoldan tekrar yürümeye koyuluyorum. Araçların manevra alanında bir adet çeşme var. Suyu buz gibi ve çok lezzetli bu suyu içmeden Sümela Manastırından ayrılmayın. Hatta yanınızda ki şişeleri doldurmayı ihmal etmeyin. Manastıra çıkıp tekrar indiğiniz zaman diliniz damağınız kurumuş gibi hissedeceğiniz için inanıyorum bu su şifa gibi gelecekJ Buradan sonra öğle yemeği için bir sonra ki durağımız olan Zigana yaylasına doğru yola koyuluyoruz. 

16 Mayıs 2015

Maçka-Trabzon

SUbySemraUnal

15 Nisan 2015 Çarşamba

Evliyalar Şehr-i Elazığ

Doğu Anadolu’nun en eski ve sakin şehirlerinden biri olan Elazığ’ıkeşfetmek için 5-6 Nisan 2015’da yollara düşüyorumAkşam yapacağım yolculukta 55 dakikalık gecikme anonsuna hiç sinirlenmiyorum. Elimde Cemal Süreyya’nın ‘On Üç Günün Mektupları’ kitabı ve kahve ile keyfim yerinde uçağın kalkışını bekliyorum. 


Pilotun 1 saat 15 dakikalık tahmini uçuş zamanı ile yağmurlu bir İstanbul akşamında Elazığ’a doğru yolculuğumuz başlıyor. Uykuya dalıyorum. Pilottan iniş için alçalıyoruz anonsu geliyor pencereden etrafı seyre dalıyorum. Şehir ışıkları göz alıcı… 
Elazığ gezmek için bir gün yeterli ama ben ziyaret amaçlıda gittiğim için hafta sonu rahat bir şekilde şehri gezme imkânı buldum.  

Harput
Harput tarihinin MÖ 2000’li yıllara kadar dayandığı kazılarla tahmin edilmektedir. Bu kadar geçmişi olan bir şehir elbette bir çok medeniyete beşiklik yapmış. Harput, camileri, kilisesi, kalesi, hamamları, çeşmeleri ve buzluk mağarası ile açık hava müzesi gibidir. Antik kent Harput, Elazığ şehrinin turizm merkezidir. 

Harput Kalesi
Urartular tarafından inşa edilmiş Harput Kalesi ihtişamlı görüntüsüyle halen ayakta duruyor. Dikdörtgen plan üzerine oturtulan kale iç ve dış kale olmak üzere iki bölümden oluşmaktadır. Rivayete göre kuraklıktan dolayı harca katmaya su bulunamamasından dolayı kale duvarlarının harcını süt ile karmışlar. Bundan dolayı Harput Kalesi, ‘Süt Kalesi’ olarak da adlandırılmaktadır. Kalenin etrafında Meryem Ana Kilisesi ve Kale Hamamı’nı da yer almaktadır.


Harput’a girişte Ağa Cami, Balakgazi parkı girişinde Alacalı Cami, eski Hükümet Konağı’nın batısında Kurşunlu Cami, Sarahatun Cami ve Ulu Cami ziyaret edilecek camiler arasında.  
Ulu Camitarihi Harput şehrinin simgesi halindedir. Harput’un en önemli ve en eski yapısıdır. Dikdörtgen planlı, duvarları moloz taştan, kubbe, kemerler ve minare tuğladan yapılmıştır. İki kapısı bulunmaktadır. Kurşunlu Cami’de bulunan minberi ise Türk ahşap sanatının önemli örneklerinden biridir. Artukoğluları dönemine ait olan bu yapı 1156 – 1157 yıllarında Fahrettin Karaaslan tarafından yaptırılmıştır. Minaresi eğri olan bu yapı ibadete açık olarak hala ayaktadır.


Evliyalar şehri olarak bilinen Harput’ta efsaneleri ile bilinen birçok türbe ziyaret etmek mümkün. Bunlardan en bilineni Arap Baba Türbesidir. Arap Baba Efsanesi ise şöyledir; Harput ve çevresinde kuraklık hüküm sürer ve kıtlık kapıya dayanır. Bölgede yaşayan Selvi adında yaşlı bir kadın üst üste üç gece rüyasında Arap Baba’nın başının kesilip dereye atılırsa yağmur yağacağını görür. Yaşlı kadın bir gece Arap Baba’nın başını gövdesinden ayırır ve dereye atar. Kuraklık yerini yağmura değil tufana bırakır. Dereler coşar, her yer sel alır. Bu sefer yaşlı kadın rüyasında kesik başı yerine koyarsa bu felaketten kurtulacağını görür. Yaşlı kadın kesik başı yerine koyar ve tufan durur. Arap Baba, çürümemiş cesedi ve kesik başı ile büyük ilgi toplamaktadır. Önceki yıllarda camdan bir sanduka içinde çürümemiş ceset görülebilirken bugün yeşil örtü altında görmek mümkün. 



Diğer ziyaret edilecek yerler arasında Buzluk mağarası ise yazın ziyaretçilere açık olduğu için görme imkânı bulamadık. 
Keban Baraj gölüne doğru giderken Çırçır şelalesi ziyaret edilebilir. Burasıda Keban Barajından doğan yeni nesil bir şelaledir. Çevresinde ki balık çiftlikleri ile bir dinlenme mekânı haline bürünmüş. 


Keban Baraj Gölü, Türkiye’nin en büyük yapay göllerinden bir tanesidir. Elektrik üretiminin yanında balık üretimi de gerçekleştirilmektedir. Gölün etrafında balık restoranları hizmet vermektedir. 


Şehrin en işlek caddesi olan Gazi caddesini boydan boya yürüdük. Bir ucunda kapalı çarşı diğer bir ucunda Fırat üniversitesikampüsünü görmek mümkün. Üniversitenin içinde mesire alanıhayvanat bahçesi ve girişinde Elazığ müzesi ziyaret edilebilir. 

Şehrin alışveriş potansiyeli yüksek olsa da maalesef sadece iki tane küçük alışveriş merkezi (pasaj gibi) var. Özellikle büyükşehirden gelenler açısından beklentileri karşılamıyor. Yatırımcılara önerilir.
Tabi ki seyahatlerin en sevdiğim kısmı yeme içme bölümü. Özelikle küçük şehirlere gittiğiniz zaman yaygınlıkla bulunabilecek yerler tabiki esnaf lokantalarıdır. Eğer ki özellikle bir isim verilmediyse gastrointenstinal problemle karşılaşmamak için yörenin en bilinenrestoranlarını özellikle tercih etmeye çalışıyorum. Şehir merkezinde bulunan Elet Beyzade Sofası ve havaalanı yolu üzerinde Paşa Konağı yemek için tercih ettiğimiz iki mekan oldu. Elazığ’da tattığım lezzetler arasında Harput köfteiçli köfteçiğ köftesırıntaş ekmeği (tatlı) vardı. Hepsi de birbirinden lezzetli harika tatlardı. 



Bütün yörelerin çiğ köftesini tattım ve şuna kanaat getirdim ki benim damak tadıma hitap eden kesinlikle Elazığ yöresine ait olanıdır. Özellikle bu yörelerde yediğim yemekler ne kadar çok yemiş olsam da (ki maalesef çoook yiyorum) midemi ve bağırsaklarımı rahatsız etmiyor. Sevgili kuzenimin komşusu ben geliyorum diyerek büyük zahmete girip yaptığı çiğ köfteden büyük bir tabak getirdi. Akşam yemeğini abartarak yemiş olsam da gelen bu çiğ köfteyi yarına erteleyemezdim. Onu da yedim😱

Elazığ’a gelinir ve ne alınır kısmı da en az ne yenir kadar ilgimi çeker. Kapalı çarşı tabi ki İstanbul’daki ile kıyaslanamaz ama aradığınız her şeyi çok rahatlıkla bulabilirsiniz.  Kapalı çarşıdan orcik ve ağın leblebisi aldım. Unutmadan çetene kahvesi de alınacaklar listesinde ama ben daha önceki Şanlıurfa seyahatimde fazlasıyla aldığım için almayı tercih etmedim. 

5-6 Nisan 2015
Elazığ,
SUbySemraUnal

1 Nisan 2015 Çarşamba

âb-ı hayatımsın SEN

Elimde Orhan Veli 'den Nahit Hanım'a yazılmış bir aşkın haykırışı ve kulağımda bir çığlık sesi. Bu çığlık ki kışı bahara uyandırır.

Bahar'ı yakalamak lazım sevgilim, hani içimizin kıpır kıpır ettiği, aklımızı alan, başımızı döndüren Bahar'ı. Senin Orhan Veli'den benimse Nahit Hanım'dan alacağımız nasihatler var Sevgilim. Sadece 'an' var yaşanacak sadece 'an' var elimizde. Yaşayacağımız 'an' dan sonrası ise henüz bahşedilmemiş bir muamma. Nakit yaşayalım hayallerimizi. Mesela bir kahve eşliğinde muhabbeti, şiir okumayı, mektuplar ile anlatamadıklarımızı anlatmayı, Aşk'ı, bahardaki kıpırtıları, güneşin gülümsemesini, hüznünü, özlemini, hasretini, göz yaşını, kahkahayı, çığlığını, 'seni seviyorum' demeyi geleceğini bilmediğimiz zamanlara bölme, erteleme.


Elimde Orhan Veli 'den Nahit Hanım'a yazılmış bir aşkın haykırışı ve kulağımda;
Selva Erdener sesiyle bestesi Münir Nurettin Selçuk 'a şiiri Ümit Yaşar Oğuzcan 'ait


"Beni kör kuyularda merdivensiz bıraktın,
Denizler ortasında bak yelkensiz bıraktın,
Öylesine yıktın ki bütün inançlarımı;
Beni bensiz bıraktın; beni sensiz bıraktın."


Şairlerin ruhunda savrulur dururum, kalbim aşklarına tutsak, ruhum kederli, düşüncelerim ise berrak, hepsinde sen...sen her değişen mevsim, sen bir vapurun arkasında süzülen martı, sen Boğaziçi'nden geçiş zamanını bekleyen bir gemi, sen deniz; bazen sakin bazen hırçın, sen şiir, sen kitap, sen gözümden süzülen bir damla yaş, sen kahkaham da bir ses, aldığım bir nefes, sen cennetsin; göğsünde sakladığın cehennem ile, sen aşksın, âb-ı hayatımsın SEN...





31.03.2015,

Kadıköy,
SUbySemraUnal

9 Mart 2015 Pazartesi

MUHTEŞEM GATSBY


3 Mart Salı günü İstanbul Devlet Tiyatrosu Cevahir Sahnesi’nde  prömiyer yapan bu sezonun yeni oyunlarından ‘Muhteşem Gatsby’  için biletlerimizi 7 Mart Cumartesi günü için aldık. Kadıköy’de bir sahafta karşılaştığım oyuncularından birinden aldığım güzel izlenim ile oyununun sahnelenmesini dört gözle bekledim.
ABD’li yazar F. Scott Fitzgerald tarafından kaleme alınmış olan Muhteşem Gatsby (The Great Gatsby), 1. Dünya Savaşı sonrası ABD’nin ekonomik yükselişi ve toplumsal bunalımını ‘zengin-fakir-aşk’ üçgeninde anlatmış.
Roman, 1974 yılında Jack Clayton yönetmenliğinde ve 2003 yılında Baz Luhrmann yönetmenliğinde beyaz perdeye aktarılmış.
Hikaye, Daiy Buchanan ( Şebnem Dokurel Topçuoğlu)’nin ikinci kuşak kuzeni ve aynı zamanda Jay Gatsby ( Kerem Arslanoğlu )’nin komşusu olan Nick Carraway ( Tansel Öngel )  tarafından seyirciye aktarılıyor. Tomas (Tom) Buchanan rolünde Erdinç Gülener, George Wilson rolünde Orhan Kurtuldu, Myrtle Wilson rölünde Ebru Unurtan ve Jordan Baker rolünde ise Demet İyigün’ü görüyoruz.
Oyun bu hafta gösterime girdiğinden olsa gerek oyuncuların nerdeyse büyük kısmı bazı replikleri unuttu. Maalesef biz seyirciler bunu fazlasıyla fark ettik. Müziğin sesi zaman zaman oyuncuların seslerini bastırdı bundan dolayı oyuncuları anlamak güçleşti.
Oyun tiyatro sahnesine başarılı şekilde uyarlanamamış izlenimi verdi bana. İhanet, nefret, aşk, şaşkınlık, eğlence gibi ifadeler maalesef sahneye aktarılamamış.  Oyuncular sahnede donuktu sanki bir provanın hiç ara verilmeden sahnelenmesi gibi geldi.
Roller maalesef oyuncuların mimiklerinde pişmemiş. Çok monoton ve tekdüze şekilde gitti.
Sahne dekorunda abartıdan kaçılmış ve dekorun hızlı değişimleri esnasında oyunun hikayesini anlatan Tansel Öngel’in sesi zaman zaman anlaşılmadı.
Kıyafetler, müzik seçimleri, kullanılan mikrofon ile ‘çılgın yirmiler’ i anlatmaya çalışmışlar.

Maalesef ‘Muhteşem Gatsby’ oyunu bu hali ile geçer not alamadı.

09.03.2015
Ümraniye, İstanbul,

SUbySemraUnal

5 Mart 2015 Perşembe

BU AYRILIK VAKTİ






Ayrılık vakti sevgilim,
Bu ayrılık saati,
Anlatacaklarım var sana,
Boğazımda düğümlenen tövbelerim var.
Bir ömre bedel isyanım var.
Bu ayrılık vakti sevgilim,
Bir şey söyleyemem sana,
Sevdam durdurur,
Omzuma başını koyma,
Sarılma sakın bana,
Kalbim durdurur,
Ağlama sakın,
Arkana hiç bakma,
Gözlerim durdurur.


SUbySemraUnal
06.03.2014,
Ümraniye

2 Mart 2015 Pazartesi

İŞTE O KADAR UZAKSIN



Kitaplara sarılır uyurum. 
Bir martının sesine kulak kesilirim. 
Denizin mavisine dalar gözlerim. 
Bugünlerde kitaplar senin hikayeni anlatır oldu. 
Martılarda senin muhabbetin ediliyor. 
İstanbul'un neresinden baksam denize senin gölgeni görüyorum. 
Bir kitap kadar yakın, bir martı kadar özgür 
ve bir deniz kadar mavisin Sevgilim...

02.03.2015,
Kadıköy / İstanbul,
SUbySemraUnal



BULANIK





Zaman'ın çılgınca akışında savrulurken bedenim,
adını bilmediğim duraklarda çöreklenir ruhum,
zihnim bulanık,
aklım gelip gidiyor,
düşüncelerim deli divane...
Bahar geldi, hoşgörün beni!

02.03.2015
Kadıköy / İstanbul,
SUbySemraUnal



1 Mart 2015 Pazar

BİR TİYATRO ETKİNLİĞİ: KERBELA



Miladi 10 Ekim 680, Hicri 10 Muharrem 61 tarihinde Hz Muhammed (SAV)'ın torunu Hüseyin bin Ali'nin Emevi halifesi Yezid'e bağlı ordu tarafından bugün ki Irak sınırları içinde yer alan Kerbela şehrinde katledilişi Kerbela olayı olarak zihinlerimize kazınmıştır. Kerbela katliamını duyarız ama ne kadar bilincindeyiz bu vak'anın bilinmez. Bilincinde olunsaydı zaten İslam aleminin içinde cereyan eden olaylar tekerrürden ibaret olmazdı. Tarih İslam aleminin üzerinde sürekli tekerrür eder durur. 2014-2015 sezonunda İBB Şehir Tiyatroları'nda  sahneye konulan Kerbela oyunu bu olayı daha iyi kavramımıza katkı sağlayacak. 

Hz Muhammed (SAV)'ın 632 yılında vefatından sonra hepimizin bildiği gibi 4 halife dönemi sırasıyla Hz Ebu Bekir, Ömer bin Hattab, Osman bin Affan ve Ali bin Ebû Talib devam eder. Hz Osman'ın  isyancılar tarafından öldürülmesi ile Hz Ali halife olarak başa geçer. Hz Osman'ın katilleri bulunmadan Hz Ali'yi halife olarak kabul etmeyeceklerini söyleyenlerin varlığı ile müslümanlara ilk kez nifak tokumları ekilmiş. İslam devleti, Ali ve Muaviye ( Emevi Devleti hükümdarı) önderliğinde ikiye bölünmüş.

Ali Berktay tarafından 1996 yılında yazılan Kerbela oyunu Ayşe Emel Mesci yönetmenliğinde 2009 yılından itibaren 5 yıl boyunca Ankara Devlet Tiyatrolarında sahne almış. Kerbela, 90 kişilik oyuncu kadrosu, 12 kişilik orkestrası ile yaklaşık 3 saat sürüyormuş. Seyircisi tarafından takdir edilen bu oyun yıllar içinde bir çok ödüle layık görülmüş. İstanbul Büyükşehir Belediye Tiyatrosu tarafından 2014-2015 sezonunda repertuara eklenen Kerbela, 44 kişilik oyuncu ekibi ve 10 kişilik orkestrası ile 2.5 saat boyunca hayran bıraktıracak güzellikte renk harmonileri kullanarak seyirciyi sahnenin içine çekti. 

Turna semahı ile başlayan oyunda oyuncuların üzerinde yasın ifadesi siyah renk hakim. Oyun 4. Halife Hz Ali'nin Hariciler'den Abd'ür-Rahman İbn-i Mülcem tarafından öldürülmesi ile devam ediyor. Katliamlar zincirinin ilk halkasında Mülcem'in kılıcında Ali'nin katliamı ile başladı. Hz Ali'nin öldürülmesi ile halifelik Muaviye'nin eline geçti. Hz Ali'nin oğulları Hz Hasan'ın yalnızlığı ve kan dökülmesini istemeyişinden dolayı Muaviye'ye biat etmesi, ölüm döşeğindeki Muaviye'nin oğlu Yezid'i saltanat başına geçirmesi, Hz Hüseyin'den biat isteyen zalim Yezid'in istediğinin olmaması üzerine gerçekleştirdiği Kerbela katliamı ile trajediler yumağı sahneleniyor. Kerbela olayı, makam uğruna kimlerin gözden çıkarılabileceğini bütün islam alemine gösterilen ibretlik bir vahşettir. Görünüre bakılırsa hala ibret alınamamış. Makamı güçlendirmek ve korumak adına nelerin yapılabileceğini, cinnet geçirmiş ruhların herşeyi göze aldığını görüyoruz. 

Oyunun büyüsünün kaçmaması adına oyunla ilgili çok ayrıntıya girmeyeceğim. Oyunda ajitasyondan kaçınarak olayın bütün trajedisi başarılı bir şekilde gerçeğinden saptırılmadan sahneye sunulmuş. Oyuncuların yüzlerinde ki acı, üzüntü, kahır 2.5 saat gibi uzun bir süre aynı başarı ile sahnede sürdürüldü. Seçilen müzikler, dans gösterileri, orkestra, ışık, kostüm, makyaj bir bütünlük içinde sahneye taşınmış. Oyunda şiirsel anlatıya yer verilmiş. Kerbela olayı anlatmak için güncel Alevilik anlayışında yer verilen turna semahına ve saz enstrümanına da yer verilmiş. Bugünün Alevilik inancında temel unsur teşkil eden bu ritüellerden yola çıkılarak o dönemin bize daha kolay sunulacağı düşünülmüş olsa gerek.  

Bu topraklar büyük acılara şahitlik etmiş. İbret almak diye bir akıl yürütücülük yok bu topraklarda. Tarih boyunca devletlerin ismi değişse de yönetim sistemleri değişse de ‘zalimi’ var ettiğimiz sürece tarih her daim tekerrürden ibaret olmaya devam edecek. 

Zaman bozulmadı aslında zamanın içinde ki insanlar bozuk çıktı.

Emeği geçen herkesin ellerine sağlık.
27.02.2015,
Ümraniye, İstanbul,

SUbySemraUnal
Not: Eminim ki bu coğrafyanın yaşayan insanları Kerbela olayını çok iyi biliyor. Bilmeden bu oyuna hatır gönül diye gidilmez, gitmeyin yoksa 2.5 saat boyunca hemen yan koltuğa çöreklenmiş teyze gibi horuldayarak uyku çekersiniz.
Eleştiri: Görüntü efekti sağlamak için sahneye sıkılan dumanın kokusuz olanı yok mu? Öksürük krizine girdik (özellikle önde oturanlar olarak ağzımızı yüzümüzü kapatmak zorunda kaldık son çare).  

KERBELA
Yazan : ALİ BERKTAY
Yöneten : AYŞE EMEL MESCİ
Sahne Tasarımı : CEM YILMAZER
Kostüm Tasarımı : HALE EREN
Işık Tasarımı : CEM YILMAZER
Müzik : TAHSIN İNCİRCİ
Efekt : SES DÜZENİ: METİN KÜÇÜKYILMAZ
Yönetmen Yardımcısı : CEM BAZA, CEREN HACIMURATOĞLU, GÖKSEL ARSLAN, UĞUR DİLBAZ, MEHMET SONER DİNÇ
Süre : 2 SAAT 45 DK.
OYUNCULAR
ABDULLAH TOPAL, ALİZE ERTEM, ASLI MENAS, ASLI ÖNGÖREN, AYBAR TAŞTEKİN, BARIŞ ÇAĞATAY ÇAKIROĞLU, BERFU AYDOĞAN, BORA SEÇKİN, BUĞRA CAN ILDIRIŞIK, BURAK DAVUTOĞLU, CAN ALİBEYOĞLU, CEM BAZA, CEYSU AYGEN, ÇAĞLAR OZAN AKSU, DAMLA CANGÜL, EMRAH CAN YAYLI, EMRE ÇAĞRI AKBABA, EMRE NARCI, ERCAN DEMİRHAN, ESEN KOÇER, FAHRİ KINCIR, FATMA İNAN, GİZEM AKKUŞ, GÜLŞAH BAYAR, HASİP TUZ, HÜSNÜ DEMİRALAY, İBRAHİM CAN, İREM ERKAYA, İSKENDER BAĞCILAR, LALE KABUL, MERİÇ BENLİOĞLU, MERT AYKUL, NAZİF UĞUR TAN, NİLAY BAĞ, NUR SAÇBÜKER OTAN, ÖZGÜR ATKIN, PERVIN BAĞDAT, SAVAŞ BARUTÇU, SEDA ÇAVDAR, SERAP DOĞAN, ŞENAY BAĞ, ŞİRİN KILAVUZ, ÜMİT BÜLENT DİNÇER, VOLKAN ÖZTÜRK, ZEYNEP GÖKTAY DİLBAZ


27 Şubat 2015 Cuma

CEMRE

Bugün cemre düştü suya,
Gönlümüze kondu sevdası,
Bugün kırmızı, pembe düşler aleminde,
bahar sohbetleri yapıyoruz.
Sevda konuşuyoruz bugün.
Güneş'in yeryüzüne hasretini,
suyun toprağa özlemini.
Tomucuktaki çiçeğin,
sokakta ki kedilerin
bahara sevdasını konuşuyoruz.

26.02.2015,
İstanbul,
SUbySemraUnal

 

AŞK'A GEL

Martıların sesine,
Semaverde ki çayın muhabbetine,
Güneş'in batışına,
Aşk'a gel

26.02.2015,
İstanbul,
SUbySemraUnal


ÇIĞLIK

Anne korkuyorum,
Kavga sesleri ile
uykularımdan uyanıyorum,
Hıçkırıkları düğümlense de boğazında, 
Ağlama sesi kulaklarımda çınlıyor,
Başım dizime kenetlenmiş buluyorum kendimi,
yatağın en dibine sokuluyorum,
Aylardır anne,
Kulaklarımı tıkaçla yatıyorum,
Çığlık sesi kulağımda,
Hıçkırıkları sanki boğazımda düğümleniyor.
Anneciğim öğrendim,
Henüz körpe gelinmiş,
Hayalleri varmış, 
Bir dinlesen,
benim hayallerime çok benziyor hayalleri,
Anne korkuyorum,
İnsan sevmeyenden, 
Kedi sevmeyenden,
Merhamet beslemeyenden...

SUbySemraUnal
Küçükyalı,
26.02.2015




22 Şubat 2015 Pazar

MAVİ KAPAK

Yokluğunda vuku buldu varoluşundaki sır,
Hani gittiğin gün,
İşte o günden sonra varlığım engellere takıldı,
Sensizliğin girdabında,
Sessizlik yoldaşım, yalnızlığım sırdaşım oldu,
Sevgilim,
Romantik seslim benim,
Bugünlerde mavi kapak topluyorum,
Engelimi kaldırsınlar,
Seni bana getirsinler!

SUbySemraUnal
28.03.2013,

Çilek Sokak,


ÖLÜM SICAKLIĞI

Bugün bir özlem var içimde,
Bir hasretlik çekti yüreğime,
Kulaklarım mı işitmiyor,
Yoksa bu ölüm sessizliğimi?
Aynalar,
Bu ölüm güzelliğimi üzerimde?
Sevgilim,
Gördüm ya ilk ışıklarında sabahın,
Hissettim dudaklarında ruhumu,
Evet yaşıyorum.

SUbySemraUnal,
Maltepe,

İstanbul



21 Şubat 2015 Cumartesi

Haliç'e doğru Cumartesi günü kaçamağı

İlkel toplumlarda Güneş'in ilk aşıkları ile güne başlanır ve karanlığın bastırması ile dinlenmeye çekilirdi. Onların yapay ışığa ihtiyacı yoktu. Yaratılışlarına ve genetik yapılarına ters idi geceyi gündüz gibi aydınlatmak. Modern Dünya'nın oluşması ile maruz kaldığımız yapay ışık kapitalizmin elini güçlendirirken bize lütuf  olarak sunulan sağlımızı da elinimizden yavaş yavaş alıyordu. Gün aydın iken kendimi iyi hissederim. 

Uzakdoğu felsefesinden 'yang' olarak tariflerim kendimi. Ama bilirim ki ne sadece 'yang' nede sadece 'yin' mana boyutundayım. Söyleyebilirim ki 'yang' hayat felsefemde ağırlık basar. 

Mevsimlerden kış olunca gün ışığının bana ulaşma süresi kısalır. Gündüzleri aktif olduğum için olsa gerek kış günlerim daha hızlı geçer hissine kapılırım. Kısa geçen kış günlerinde ömrümde kısalır gibi gelir. Zaman hızlı geçer. Çetin geçen kış günlerinde fiziksel olarakta yorgun hissederim. Bağışıklık sistemine karşı savaş açan virüslerle de mücadele zor geçer. Zaman zaman yorgun yada yenik düşerim. 

Bu hafta lapa lapa yağan kar, beyaz bir çarşaf misali İstanbul'un üzerini örttü. Cumartesi günü Güneş yüzümüze gülümsedi. Bizde bu fırsattan istifade ederek bir kahvaltı organizasyonu ile kendimizi Haliç kıyısına çöreklenmiş İBB Haliç Sosyal Tesisinde bulduk. Bütçeye uygun, hijyenik ve nezaketli servis elemanları ile kahvaltınız daha keyifli hal alıyor. Bu mekana gelmeyi arzu ederseniz eğer erken gitmenizi tavsiye ederim aksi takrirde sizi kısa süreliğinede olsa girişte misafir edeceklerdir. Kahvaltı bitiminde güneş halen bize muhabbet dolu davetini yollarken bizde bedenlerimizi soğuk dört duvarlar arasına sıkıştıramazdık. Kahvaltı çıkışında kahvelerinizi yudumlamak ve Haliç'i kuş bakışı seyretmek için belki de Eyüp semtinin en güzel yeri olan Pierre Loti'ye çıktık. Tam manzarayı gören bir masaya kurulduk. Mevsimlerden kış olsada Güneş içimizi ısıtmaya yetti. Önümde Haliç manzarası... Haliç, Galata köprüsü, Galata kulesi, Topkapı sarayı, Ayasofya, Sultanahmet, Yenicami, tüm ihtişamı ile Süleymaniye ve ruhumun arındırını hissettiğim Eyüp câmine seyre daldım. Hayallere dalıyorum. Düşüncelerim ile seyahat ederken keyif alıyorum. Vizesiz heryere girip çıkabiliyorum. Kaygısızca seyahatler ediyorum ve dilediğim yerde dilediğim kadar kalabiliyorum. Bazen arsız bazen de çekingen tavırlarla sürüklüyorum zihnimi bir diyardan başka diyarlara. Güneş yüzümü okşarken tatlı tatlı tebessüm ediyorum. Bu an bitmesin istiyorum. Uzatmak gayretim. Beni almaya gelen arkadaşlarımında aklını çeliyorum. Davet ediyorum. Kibarlıklarından olsa gerek davetime icabet ediyorlar. Bütün cazibesi ile göz kırpan kış güneşine gönül kaptırmamak çok güçtü. Onlarda manzaraya dalıp, kış güneşinin yüzlerindeki flörtleşmesine izin verince burdan ayrılmak gerçekten nefse ağır geldi. Birer sıcak çay ve kısa bir sohbetten sonra yerimizi başka hayallere bırakıp gidiyoruz. 

Pierre Loti, Eyüp