XV. Medikal fizik kongresini
Trabzon Teknik Üniversitesi’nin düzenlemesi vesilesi ile yolumuz Trabzon’a
düştü. Henüz İtalya’dan o hafta dönmüş olmanın yorgunluğu içinde İstanbul’da
dinlenme planları yaparken Trabzon fikri aklımı karıştırmayı başarmıştı bile ki
kendimi havayolları şirketlerinde bilet bakarken buldum. Hızlı bir şekilde
16-17 Mayıs 2015 tarihlerini içine alan toplantı bahane gezmek şahane diyerek
yollara düştüm.
16 Mayıs Cumartesi sabah erken
saatlerde kalkması beklenen uçağım 1,5 saat rötar yapmasına rağmen sakinliğimi
korudum. İlk defa Karadeniz’e ayak basacak olmanın heyecanı içindeydim. Uçak
iniş için alçalmaya başladığı zaman gri bulutların altına inince gözlerim
Karadeniz’in yeşil rengi ile kamaştı. Burada adet en yükseğe ev yapmak mı diye
düşündüm. Sorunsuz iniş sonrası hızlı bir şekilde havalananından çıktıktan
sonra tam karşımda Karadeniz Teknik Üniversitesinin kampüsü belirdi. Hava
alabildiğine açıktı ve gri bulutlar yerini berrak güneşe bırakmıştı. Burada
hiç belli olamayan şeyin havanın durumu olduğunu bana uzun uzun
anlatmışlardı.
16 Mayıs Cumartesi gününü
toplantıya girerek geçirdim. Pazar günü için planım belliydi. Cumartesi öğleden sonra bir tur firmasını arayarak Maçka - Altındere Milli Parkı- Sümela Manastırı- Zigana Yaylası, Karaca
Mağarası – Hamsiköy içine alan günübirlik bir tur ayarladım.
17 Mayıs Pazar günü kaptanımız Ufuk
Bey bize bilgi vererek yolculuğumuza başladık. Daha önce hiç tanımadığım 15
kişi ile bu kadar eğlenceli bir tur olacağını tahmin edemezdim.
Maçka - Altındere Milli Parkı-
Sümela Manastırı ziyaretimiz için Maçka tabelalarını takip ediyoruz. Deniz
seviyesinden 1150 m yüksekliğe doğru çıktıkça yol boyunca yeşilin içinde
boğuluyorum. Gözlerim ağırlaşmaya uykum gelmeye başladı. Yeşil ve oksijen
zehirlenmesi yaşıyorum gibi bir sakinlik ve uyku hali üzerimde. Bu rehaveti
üzerimden hızlı bir şekilde uzaklaştırıyorum. Yaklaşık 40 dakika süren
yolcuğumuzun ardından kendimizi Maçka ilçesinde buluyoruz. Burada hiç mola
vermeden Altındere milli parkına giriş yapıyoruz. Mayıs ayı olması hasebiyle henüz turist sezonu
açılmamış. Etrafta muhtemelen 19 Mayıs tatilini de
fırsat bilen okul talebelerinin yoğunluğunu görüyoruz. Karların erimesiyle gür gür akan derelerin
melodisi ile keyifleniyoruz. Sümela Manastırına doğru aracımız ile tırmanmaya
devam ediyoruz. Gittikçe koyulaşan yeşilin rengini fark etmemek mümkün değil.
Daha yükseğe çıkarken gür gür kan derelerin ve yemyeşil ormanın serinliğini
daha çok hissediyoruz. Bir yere kadar araçla gelebiliyoruz. Aracı orada bırakıp
zaman zaman çamur ve engebeli patika yoldan yürümeye başlıyoruz.
Sümela Manastırının tarihi 3.
yüzyıla dayanıyor. Hristiyanlığın yasak olduğu ilk dönemlerde Romalı
askerlerinden kaçan iki rahibin tapınmak için seçtiği bu sarp kayalıkların
renginin siyah olmasından dolayı ilk ismi ‘melas’ olan bu tapınak
günümüzde ‘sümela’ olarak tanınmaktadır.
İlk olarak ibadethane olarak kullanılırken daha sonra ilaveler ile manastır
halini almış. Kaya oyularak yapılan Meryem Ana klisesinin duvarları İncil’de
bahsedilen Hz. İsa ve Hz. Meryem’in hayatını anlatan fresklerle donatılmış. Birçok
kez tadilat gören bu nadide eser bizim elimizde harap olmuş durumda. İçi zift
kaplamış zihniyetler tasvirlerin yüzlerini tahrip etmiş böylelikle ciddi zararlar
vermişler. Küçük beyinlerinin algılayabileceği mesajlar, sloganlar yazmışlar.
Tarihi yapılara sadece taş, resim gözüyle bakan bir zihniyet anca bu kadar
sahip çıkabilir kültür mirasına.
Giriş ücretli ve müze kart
geçerli. Manastır’ın girişine dar uzun bir merdivenle ulaşılıyor. Giriş
kapısının yanında muhafız odaları yer alıyor. Çıktığımız dar merdiven gibi
avluya açılan dar merdivenlerle tekrar aşağı doğru iniyoruz. Başlıca bölümleri
Ana Kaya Kilisesi, şapel, kütüphane, misafirhane, fırın, mutfak, öğrenci
odalarıdır. Burayı ziyaretimizin ardından bol oksijeni içimize çekerek
araçların olduğu buluşma noktasına doğru patika yoldan tekrar yürümeye
koyuluyorum. Araçların manevra alanında bir adet çeşme var. Suyu buz gibi ve
çok lezzetli bu suyu içmeden Sümela Manastırından ayrılmayın. Hatta yanınızda
ki şişeleri doldurmayı ihmal etmeyin. Manastıra çıkıp tekrar indiğiniz zaman
diliniz damağınız kurumuş gibi hissedeceğiniz için inanıyorum bu su şifa gibi
gelecekJ
Buradan sonra öğle yemeği için bir sonra ki durağımız olan Zigana yaylasına
doğru yola koyuluyoruz.
16 Mayıs 2015
Maçka-Trabzon
SUbySemraUnal
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder