4 Ocak 2015 Pazar

BİR KÜTÜPHANENİN HİKAYESİ

Yanlızlığıma yoldaş, derdime sırdaş, huzur ikliminde bir nefes aldığım yer işte tam burası : kütüphanem. Evimin en sevdiğim yeri! Biraz dağınık benim zihnim gibi! Olsun! Onunda kendi içinde düzeni var! 

Her türlü düşünceyi okumayı tercih ediyorum. Nedeni çok basit çünkü her türlü insan var yaşadığım dünyada. Yaşadığım insanları anlamak için onlardan da okumak gerek. 

Her kütüphane gördüğümde canlanıveren bir hatıra vardır zihnimde. Ne güzel bir hatıradır ki o hep tebessüm ettirir yüzümde! Okula erken başladım ve erken başlamış olmama göre okumayı geç öğrendim! Daha 8-9 yaşalarında evimizin sokağından kamyonet içinde kütüphane geçerdi her haftasonu. Ordan istediğiniz kitabı seçer ve onun karşılığında para verirdik. Ne kadar para verdiğimizi hiç hatırlamıyorum çünkü para kavramımız biz çocukken yoktu. Biz 90'ların son sokakta oyunlar kuran ve oynayan çocuklarıyız. Bizim maddi gereksinmelerimiz yoktu. Bir hafta boyunca aldığımız o kitapları okur ve gelecek haftasonunu sabırsızlıkla balkondan beklerdik. Biz büyüdük artık oda gelmez oldu! 

Sonra ben sahafları keşfettim. Sahafa gitmek için evden yaklaşık 20 dakika yürür ve o yürüş zihnimde ne dünyalar yaratırdı. Küçük hayallerimle kitapları özenle seçerdim. Koşarak evin yolunu tutmazdım tabiki. Antalya'da sahafların olduğu yer Cumhuriyet Meydanı'nın oradaydı ve elimde kitaplar Tophane'ye gider kendime madran gazoz söyler önce başından sonra sonundan okurdum. Annem merak etmesin diye aklım kitapta koyulurdum yola. Okuduğumuz hikayeleri 1 TL karşılığı yeni bir kitapla değiştirirdim. Geri verirken sanki hayallerimi veriyordum, sanki içinde vuku bulduğum evreni alıyorlardı elimden. Ve en önemlisi sahip olma hissimi kaybediyordum her değişim esnasında. Kitaplarım haricinde her sahip olduğum şeye kıymetsiz eşya gözüyle bakmam bu dönemde eşyaya sahip olamama hissinin zihnimde kazınmış hali sanırım. 

Yaklaşık 16 yaşımda artık kütüphanem oluşmaya başlamıştı. Sadece tekrar geri vermeyeceğim kitaplarım olsun istiyordum. Herbiri benim dünyam olmuş kitaplarımı geri almasınlar istiyordum. Hayalimdi bu! Yazları eve kapanıp kitaplarımla yaşıyordum ara sıra ailemin ısrarı ile gittiğim deniz keyfi ve piknikler hariç. Hayatımda gördüğüm insanlar o kadar azdı ki : okul arkaşlarım, mahalleden üç beş kişi ve ailem! 

Bir gün babamın hışmı ile karşılaştım. Odana kapanmayacaksın, kitap okumalarına sınır koyacaksın ve faturaları ödemeye sen gideceksin! Neden abim değil? Haklıydı babam! Kitaptaki insanlar değil di benim gerçek Dünya'da karşılaştıklarım. Onlarıda tanımam gerekiyordu. Belki de en zor işti hayatta ki! Büyüdükçe daha çok anladım. Anladıkça kitaplarda aldım bir nefes. Büyüdükçe ben zorluklar ile baş edebilmek ve güzel insan olabilmek için zihin ve beden terbiyesinin önemini anladım. Her günün içinde sadece kendime ayırdığım zaman planladım. Kendi zihnimle, bedenimle ve ruhumla kalabildiğim ...Neler mi yapıyorum; ihtiyaç sahibine el uzatmak, meditasyon, spor, vakıflarda gönüllü olmak, sanat, kitaplar bu terbiyenin birer yolu. 

Üretmek harikulade bir yol! İşte insan kendine zaman ayırdığında kendi becerilerinin de farkına varıyor. Suluboya çalışan birisi olarak Ebru sanatının bana keyif vereceğini düşünerek bu eğitim için Cumartesi günlerimi Ebru sanatına vakfettim.





Sevgili Ebru sanatçısı Emine Solak hocamın hoşgörüsü ve muhabbeti ile ebru sanatına talebe olarak gönül verdim. İSMEK çatısında Ebru sanatına gönlü kaymış güzel insanlar ile beraberliğim bana cumartesi günü zihin ve beden terbiyesi gibi geliyor. Meşk ettiğim ebru 'dan bu hafta kubur yaptık. Ebrulu kuburlarım kütüphanemi süsledi.

04.01.2015,
Ümraniye,
SUbySemraUnal