15 Nisan 2015 Çarşamba

Evliyalar Şehr-i Elazığ

Doğu Anadolu’nun en eski ve sakin şehirlerinden biri olan Elazığ’ıkeşfetmek için 5-6 Nisan 2015’da yollara düşüyorumAkşam yapacağım yolculukta 55 dakikalık gecikme anonsuna hiç sinirlenmiyorum. Elimde Cemal Süreyya’nın ‘On Üç Günün Mektupları’ kitabı ve kahve ile keyfim yerinde uçağın kalkışını bekliyorum. 


Pilotun 1 saat 15 dakikalık tahmini uçuş zamanı ile yağmurlu bir İstanbul akşamında Elazığ’a doğru yolculuğumuz başlıyor. Uykuya dalıyorum. Pilottan iniş için alçalıyoruz anonsu geliyor pencereden etrafı seyre dalıyorum. Şehir ışıkları göz alıcı… 
Elazığ gezmek için bir gün yeterli ama ben ziyaret amaçlıda gittiğim için hafta sonu rahat bir şekilde şehri gezme imkânı buldum.  

Harput
Harput tarihinin MÖ 2000’li yıllara kadar dayandığı kazılarla tahmin edilmektedir. Bu kadar geçmişi olan bir şehir elbette bir çok medeniyete beşiklik yapmış. Harput, camileri, kilisesi, kalesi, hamamları, çeşmeleri ve buzluk mağarası ile açık hava müzesi gibidir. Antik kent Harput, Elazığ şehrinin turizm merkezidir. 

Harput Kalesi
Urartular tarafından inşa edilmiş Harput Kalesi ihtişamlı görüntüsüyle halen ayakta duruyor. Dikdörtgen plan üzerine oturtulan kale iç ve dış kale olmak üzere iki bölümden oluşmaktadır. Rivayete göre kuraklıktan dolayı harca katmaya su bulunamamasından dolayı kale duvarlarının harcını süt ile karmışlar. Bundan dolayı Harput Kalesi, ‘Süt Kalesi’ olarak da adlandırılmaktadır. Kalenin etrafında Meryem Ana Kilisesi ve Kale Hamamı’nı da yer almaktadır.


Harput’a girişte Ağa Cami, Balakgazi parkı girişinde Alacalı Cami, eski Hükümet Konağı’nın batısında Kurşunlu Cami, Sarahatun Cami ve Ulu Cami ziyaret edilecek camiler arasında.  
Ulu Camitarihi Harput şehrinin simgesi halindedir. Harput’un en önemli ve en eski yapısıdır. Dikdörtgen planlı, duvarları moloz taştan, kubbe, kemerler ve minare tuğladan yapılmıştır. İki kapısı bulunmaktadır. Kurşunlu Cami’de bulunan minberi ise Türk ahşap sanatının önemli örneklerinden biridir. Artukoğluları dönemine ait olan bu yapı 1156 – 1157 yıllarında Fahrettin Karaaslan tarafından yaptırılmıştır. Minaresi eğri olan bu yapı ibadete açık olarak hala ayaktadır.


Evliyalar şehri olarak bilinen Harput’ta efsaneleri ile bilinen birçok türbe ziyaret etmek mümkün. Bunlardan en bilineni Arap Baba Türbesidir. Arap Baba Efsanesi ise şöyledir; Harput ve çevresinde kuraklık hüküm sürer ve kıtlık kapıya dayanır. Bölgede yaşayan Selvi adında yaşlı bir kadın üst üste üç gece rüyasında Arap Baba’nın başının kesilip dereye atılırsa yağmur yağacağını görür. Yaşlı kadın bir gece Arap Baba’nın başını gövdesinden ayırır ve dereye atar. Kuraklık yerini yağmura değil tufana bırakır. Dereler coşar, her yer sel alır. Bu sefer yaşlı kadın rüyasında kesik başı yerine koyarsa bu felaketten kurtulacağını görür. Yaşlı kadın kesik başı yerine koyar ve tufan durur. Arap Baba, çürümemiş cesedi ve kesik başı ile büyük ilgi toplamaktadır. Önceki yıllarda camdan bir sanduka içinde çürümemiş ceset görülebilirken bugün yeşil örtü altında görmek mümkün. 



Diğer ziyaret edilecek yerler arasında Buzluk mağarası ise yazın ziyaretçilere açık olduğu için görme imkânı bulamadık. 
Keban Baraj gölüne doğru giderken Çırçır şelalesi ziyaret edilebilir. Burasıda Keban Barajından doğan yeni nesil bir şelaledir. Çevresinde ki balık çiftlikleri ile bir dinlenme mekânı haline bürünmüş. 


Keban Baraj Gölü, Türkiye’nin en büyük yapay göllerinden bir tanesidir. Elektrik üretiminin yanında balık üretimi de gerçekleştirilmektedir. Gölün etrafında balık restoranları hizmet vermektedir. 


Şehrin en işlek caddesi olan Gazi caddesini boydan boya yürüdük. Bir ucunda kapalı çarşı diğer bir ucunda Fırat üniversitesikampüsünü görmek mümkün. Üniversitenin içinde mesire alanıhayvanat bahçesi ve girişinde Elazığ müzesi ziyaret edilebilir. 

Şehrin alışveriş potansiyeli yüksek olsa da maalesef sadece iki tane küçük alışveriş merkezi (pasaj gibi) var. Özellikle büyükşehirden gelenler açısından beklentileri karşılamıyor. Yatırımcılara önerilir.
Tabi ki seyahatlerin en sevdiğim kısmı yeme içme bölümü. Özelikle küçük şehirlere gittiğiniz zaman yaygınlıkla bulunabilecek yerler tabiki esnaf lokantalarıdır. Eğer ki özellikle bir isim verilmediyse gastrointenstinal problemle karşılaşmamak için yörenin en bilinenrestoranlarını özellikle tercih etmeye çalışıyorum. Şehir merkezinde bulunan Elet Beyzade Sofası ve havaalanı yolu üzerinde Paşa Konağı yemek için tercih ettiğimiz iki mekan oldu. Elazığ’da tattığım lezzetler arasında Harput köfteiçli köfteçiğ köftesırıntaş ekmeği (tatlı) vardı. Hepsi de birbirinden lezzetli harika tatlardı. 



Bütün yörelerin çiğ köftesini tattım ve şuna kanaat getirdim ki benim damak tadıma hitap eden kesinlikle Elazığ yöresine ait olanıdır. Özellikle bu yörelerde yediğim yemekler ne kadar çok yemiş olsam da (ki maalesef çoook yiyorum) midemi ve bağırsaklarımı rahatsız etmiyor. Sevgili kuzenimin komşusu ben geliyorum diyerek büyük zahmete girip yaptığı çiğ köfteden büyük bir tabak getirdi. Akşam yemeğini abartarak yemiş olsam da gelen bu çiğ köfteyi yarına erteleyemezdim. Onu da yedim😱

Elazığ’a gelinir ve ne alınır kısmı da en az ne yenir kadar ilgimi çeker. Kapalı çarşı tabi ki İstanbul’daki ile kıyaslanamaz ama aradığınız her şeyi çok rahatlıkla bulabilirsiniz.  Kapalı çarşıdan orcik ve ağın leblebisi aldım. Unutmadan çetene kahvesi de alınacaklar listesinde ama ben daha önceki Şanlıurfa seyahatimde fazlasıyla aldığım için almayı tercih etmedim. 

5-6 Nisan 2015
Elazığ,
SUbySemraUnal

1 Nisan 2015 Çarşamba

âb-ı hayatımsın SEN

Elimde Orhan Veli 'den Nahit Hanım'a yazılmış bir aşkın haykırışı ve kulağımda bir çığlık sesi. Bu çığlık ki kışı bahara uyandırır.

Bahar'ı yakalamak lazım sevgilim, hani içimizin kıpır kıpır ettiği, aklımızı alan, başımızı döndüren Bahar'ı. Senin Orhan Veli'den benimse Nahit Hanım'dan alacağımız nasihatler var Sevgilim. Sadece 'an' var yaşanacak sadece 'an' var elimizde. Yaşayacağımız 'an' dan sonrası ise henüz bahşedilmemiş bir muamma. Nakit yaşayalım hayallerimizi. Mesela bir kahve eşliğinde muhabbeti, şiir okumayı, mektuplar ile anlatamadıklarımızı anlatmayı, Aşk'ı, bahardaki kıpırtıları, güneşin gülümsemesini, hüznünü, özlemini, hasretini, göz yaşını, kahkahayı, çığlığını, 'seni seviyorum' demeyi geleceğini bilmediğimiz zamanlara bölme, erteleme.


Elimde Orhan Veli 'den Nahit Hanım'a yazılmış bir aşkın haykırışı ve kulağımda;
Selva Erdener sesiyle bestesi Münir Nurettin Selçuk 'a şiiri Ümit Yaşar Oğuzcan 'ait


"Beni kör kuyularda merdivensiz bıraktın,
Denizler ortasında bak yelkensiz bıraktın,
Öylesine yıktın ki bütün inançlarımı;
Beni bensiz bıraktın; beni sensiz bıraktın."


Şairlerin ruhunda savrulur dururum, kalbim aşklarına tutsak, ruhum kederli, düşüncelerim ise berrak, hepsinde sen...sen her değişen mevsim, sen bir vapurun arkasında süzülen martı, sen Boğaziçi'nden geçiş zamanını bekleyen bir gemi, sen deniz; bazen sakin bazen hırçın, sen şiir, sen kitap, sen gözümden süzülen bir damla yaş, sen kahkaham da bir ses, aldığım bir nefes, sen cennetsin; göğsünde sakladığın cehennem ile, sen aşksın, âb-ı hayatımsın SEN...





31.03.2015,

Kadıköy,
SUbySemraUnal